Meme Küçültme Ameliyatında Taksirle Yaralama Suçu
Estetik cerrahiler günümüzde yaygınlaşmış olmakla birlikte, bu tür müdahalelerde yaşanan komplikasyonlar bazen hukuki süreci de beraberinde getirebiliyor. Örneğin meme küçültme ameliyatında taksirle yaralama suçu, hem ceza hukukunun hem de hasta hakları mevzuatının kesişim noktasında yer alıyor. Bu noktada hasta, doktorun ihmali sonucu fiziki ya da psikolojik zarar gördüğünde, Türk Ceza Kanunu kapsamında suçun unsurları gündeme gelir. Bu yazımda, bir ceza avukatı olarak sıkça karşılaştığım bu konuya dair önemli hukuki ayrıntıları paylaşacağım.
Taksirle Yaralama Suçu ve Türk Ceza Kanunu
Türk Ceza Kanunu’nun 89. maddesine göre taksirle yaralama, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranış sonucu bir kişinin bedensel veya zihinsel bütünlüğünün ihlal edilmesidir. Estetik operasyonlar da, özellikle meme küçültme ameliyatları gibi riskli cerrahilerde, doktorun standartlara aykırı eylemi ya da ihmali ile taksirle yaralama suçu oluşabilir.
Yaralanma komplikasyon mu, ihmal mi?
Ancak burada kritik olan husus, yaralanmanın bir komplikasyon sonucu mu, yoksa ihmal sonucu mu geliştiğinin tespiti ve buna ilişkin delillerdir.
Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi, kamu görevlisinin görevinin gereklerini ihmal etmesi halinde cezai sorumluluğunu düzenler. Kamu hastanesinde çalışan bir doktor için bu madde devreye girebilir. Özel hastanelerde ise özel hukuk sorumluluğu yanında, ceza hukuku bağlamında 89. madde (taksirle yaralama) doğrudan uygulanabilir.
Meme küçültme ameliyatında taksirle yaralama suçunda doktorun ceza sorumluluğu
Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2017/630 K. sayılı kararında da bu konuya değinilmiştir. Karara göre, meme küçültme ameliyatı sırasında oluşan doku nekrozu komplikasyon olarak değerlendirilse de, hastanın önceden bilgilendirilmediği ve onam alınmadığı tespit edilmiştir. Bu bağlamda, hekimin hastanın önceki ameliyat geçmişine dair bilgi toplamaması ve riskleri yazılı olarak paylaşmaması, doktorun ihmali olarak değerlendirilmiş, TCK 257/2 uyarınca mahkumiyet gerekçesi oluşturabilecek nitelikte bulunmuştur.
“Hastaya ait risklerin önceden anlatılması” ve “yazılı onam alınması” Türk Tabipler Birliği Etik Kuralları ve Hasta Hakları Yönetmeliği kapsamında zorunludur. Bu süreçte eksiklik bulunması, doktorun hukuki sorumluluğunu artırır. Bir ceza avukatı olarak ifade etmeliyim ki, sadece komplikasyon gelişmesi cezai sorumluluğu doğurmaz. Ancak bilgilendirme yükümlülüğünün ihlali, komplikasyonun doğrudan suç kapsamında değerlendirilmesine neden olabilir.
Meme küçültme ameliyatında taksirle yaralama suçu iddiası ile karşılaşan kişiler için ceza avukatı, öncelikle dosyanın detaylarını değerlendirir; tıbbi bilirkişi raporlarını analiz eder ve savunma veya müdafaa stratejisini geliştirir.
Doktor açısından eylemin bir komplikasyon mu yoksa ihmal mi olduğunun belirlenmesi, dava sonucunu doğrudan etkileyen temel unsurdur. Hasta yönünden ise maddi ve manevi tazminat süreçleri, ceza davasına paralel olarak yürütülebilir.
Görevi İhmal ve Sağlık Çalışanlarının Sorumluluğu
Tıbbi müdahalelerde hekimin yükümlülüğü sadece başarılı ameliyat yapmak değildir; aynı zamanda hastayı yeterince bilgilendirmek ve onam almak da hukuki bir mecburiyettir. Meme küçültme ameliyatında taksirle yaralama suçu, çoğu zaman bu sürecin ihmal edilmesinden kaynaklanır.
Gerek doktor gerekse hasta açısından böyle bir durumla karşılaşıldığında, sürecin deneyimli bir ceza avukatı eşliğinde yürütülmesi hayati önemdedir.
Konu ile ilgili emsal olabilecek bir Yargıtay kararını aşağıda bulabilirsiniz:
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2015/15465 E. , 2017/630 K.
“İçtihat Metni”
Mahkemesi : Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle yaralama
Hüküm : Beraat
Taksirle yaralama suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine ancak;
27-28 Kasım 2014 toplantı tarihli Yüksek Sağlık Şurası kararında özetle “…dosyadaki bilgi, belge ve bulgular değerlendirildiğinde; estetik olarak uygulanan meme küçültme ameliyatında meydana gelen yağ dokusu nekrozu sonrasında meydana gelen deformasyonun komplikasyon olduğu, komplikasyon yönetiminin yerinde olduğu, ancak operasyon öncesi hastanın bilgilendirildiğini gösterir onam belgesinin olmamasının önemli bir eksiklik olduğuna…” oy birliği ile karar verildiği, İzmir Tabib Odası tarafından soruşturmacı olarak atanan Prof. Dr…. ‘in hazırlamış olduğu 05.10.2010 tarihli raporda özetle “…meme küçültme ameliyatlarının en korkulan komplikasyonu nekrozdur. Bu olay damarsal bir problemden, sistemik bir problemden, daha önce bozulmuş olan anatomik yapıdan, alınan birtakım ilaçlardan veya sigara kullanımından olabilir. Hasta daha önce aynı ameliyatı geçirmiştir. Burada memeyi besleyen ana damarların bir kısmı küçültmenin bir gereği olarak kesilmiştir. İkincil ameliyatta aynı travmaya maruz kalan memede elbette nekroz şansı ilk yapılan ameliyata göre daha fazladır….” bilgilerine yer verildiği, dosya içinde mevcut olan özel… Tıp Merkezinin “Hasta Hakları Yönetmeliği” uyarınca cerrahi müdahale öncesi matbu olarak hazırlanan “muvafakat belgesi” ile genel anestezinin sonuçları hakkında yine matbu olarak hazırlanan “hasta bilgilendirme formuna” ilişkin belgenin, katılan hasta tarafından imzalandığı, sözkonusu belgelerde sanığın yapacağı ameliyatın riskleri ve sonuçları hakkında bir bilgi bulunmadığı, ameliyatı yapan doktor sanığın, hasta anamnezinde katılanın ikinci defa meme estetik ameliyatı olacağını bilmesine rağmen, önceki ameliyata dair bilgileri getirtmediği ve sözkonusu meme ameliyatının riskli olduğunu bildiği halde, bu konuda hastayı bilgilendirdiğine ve onayını aldığına dair imzalı bir belge alması gerekir iken almadığı, sanığın ihmali eylemi ile taksirle yaralama eylemi arasında uygun illiyet bağı kurulamasa bile görevinin gereklerini yerine getirmek hususunda ihmali bulunduğu gözetilerek TCK’nın 257/2. maddesi gereğince mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 31.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.