Anlaşmalı Boşanma Avukatı
Anlaşmalı boşanma davaları bir boşanma avukatı olarak en severek takip ettiğim davalardır.
Mesleğe ilk başladığım yıllarda bu durum benim de kafama takılmıştı. “Anlaşmalı boşanma davalarını takip etmek neden hoşuma gidiyor?” sorusunun cevabını ancak bir çok anlaşmalı boşanma davasını takip ettikten ve uzun seneler düşündükten sonra bulabildim: Balık burcu 🙂
Bir çok boşanma davasını avukat olarak takip ettikten sonra, takip ettiğim vak’aları her ne kadar hukukçu olmamın verdiği hayat görüşü ile mantığımı önceleyerek algılamaya çalışsam da, balık burcu olmamın verdiği duygusallıkla dosyaların taraflarının yaşadığı üzüntülerden benim de negatif etkilendiğimi gözlemledim.
Boşanma davalarının özünde hep bir dram olduğu kanaatindeyim. Boşanmak dramatik bir son’dur.
Mutsuz bir evliliğin sürdürülmesinin elbette bir mantığı yoktur, boşanmak kötü bir evlilikten kurtulmak için çıkış kapısıdır, boşanmak yeni bir başlangıç yapabilmek için eski kötü defteri kapatmayı sağlayan bir süngerdir, … kabul ediyorum, bunların hepsi doğru. Peki bütün bunlar doğru madem, seni üzen nedir arkadaşım dediğinizi duyar gibiyim 🙂
“Boşanma”nın kötü bir hal olmamanın ötesinde kötü bir evlilikten, kötü bir eşten kurtulmayı sağladığı için çok iyi vede elzem bir hal olduğuna kalben inanıyorum. Fakat bu ilişki “böyle” başlamamıştı ki! İşte beni üzen bir “ilişki”nin bu kadar kötü, taraflarını bu kadar incitecek hale gelmiş olmasıdır.
Ne zaman bir boşanma davasını avukat olarak takip etsem, duruşmasına girsem, hatta ne zaman boşanma davaları ile ilgili mahkeme içtihatlarını okusam sanki bir bir boyut açılır ve ben o hüzünlü konunun tefekkürüne dalarım. O içtihada konu olan boşanma davasının tarafları olan kadın ve erkeğin düğün yaptıkları, gelinlik-damatlık ile mutluluk içinde fotoğraflar çektirdikleri aklıma gelir. Davada velayetleri, nafaka miktarları için birbirleriyle çekiştikleri müşterek çocuklarına anne hamile kaldığında “hamileyim, bir çocuğumuz olacak” müjdesini nasıl sevinçle verdiğini, babanın da nasıl sevindiğini düşünürüm. Bu çocuklarını kucaklarına aldıkları ilk gün bu anne babanın ne kadar mutlu, birbirlerine karşı nasıl sevgi dolu oldukları gelir aklıma. Bu düşünceler alır beni götürür başka diyarlara. Hiç tanımadığım, tanıma imkan ve ihtimalim olmayan, boşanma davaları mahkeme içtihadına konu olan o karı kocanın sevinçlerine ortak eder, şahit yapar.
Sonra balık burcunun azizliğiyle girdiğim efsunlu o duygusal halden gerçek dünyaya dönerim. Ne olmuştur da bu kadın ve erkeğin aralarındaki ilişki “bu hale” gelmiştir? Ne olmuştur aralarındaki o sevgiye? Kuş gibi uçmuş, su gibi buharlaşmış mıdır? Ne olmuştur? Hani “Biz hiç ayrılmayacağız aşkım” idi, hani “sonsuza kadar yanında olacağım” idi, hani … , hani …
Hüzün, hüzün, hüzün… Aşkın ölmesi, sevginin buharlaşması ile üzülmeyecek ise bu kalp zaten taş olmuştur, söküp atmak gerektir. Varsın “Balık burcusun onun için böle etkileniyosuun” desinler. Ben aşkın ölümüne, sevginin buharlaşmasına, sevgiliye verilen sözlerin yalan olmasına hüzünlenen bu kalbimden memnunum.
Bir Yargıtay boşanma içtihadı bana aşkı böylesine sorgulatıyor ise, o erkek ve kadının arasındaki aşkın ölmesi, sevginin buharlaşması beni bu boyutta üzüyor ise, “somut bir boşanma davasını” bir avukat olarak takip etmenin beni ne kadar üzdüğünü, düşündürdüğünü anlatmama bilmem gerek var mı?
İşte anlaşmalı boşanma davaları bu hüzünlü halin yaşandığı süreci diğer boşanma davalarına nispetle daha hafif, soft şekilde geçirilmesini sağlayan bir yöntemdir. Diğer boşanma sebeplerine dayanarak açılan boşanma davalarından farklı olarak anlaşmalı boşanma davalarında eşler yani birbirlerinden boşanmak isteyen kadın ve erkeğin birbirlerine saygıları devam etmektedir. Birbirlerini incitmekten hala kaçınmaktadırlar. Ve bu, bende aşk eskimiş ve bitmiş olsa da, hatırasına vefa ve saygı gösterildiği hissi uyandırır ki bu da benim hem müvekkilime hem karşı taraftaki eşe karşı büyük saygı duymama sebep olur. Aşka saygı ve vefa gösterene bizim de saygı göstermemiz elbette bir borçtur.
İşte bu duygulardır ki beni aşkta, ilişkilerde insanların duygu ve davranışlarını anlama çabasına sokmuş, hukuk fakültesi bitirdikten sonra halkla ilişkiler bitirmeye, arabuluculuk ve yaşam koçluğu eğitimleri almaya, ilişkiler ve psikoloji üzerine binlerce kitap okumaya sevk etmiştir. Boşanma davaları takip ederken görmüşümdür ki ilişkileri anlamadan boşanmak isteyen eşlerin duygularını anlamak mümkün olmuyor. Boşanmak isteyen eşlerin duygularını anlamadan aldığım, takip ettiğim boşanma davalarında müvekkillerime sadece “hukuki yardım” edebildiğimi gördüm. Elbette ki bir avukat olarak müvekkilime sadece hukuki yardım yapmakla yükümlüydüm. Hukuki sorumluluğum sadece hukuki destek vermek olmakla beraber boşanma davalarında “sadece hukuki yardım vermek” çok yeterli olamıyor. Zira boşanmak için boşanma avukatına müracaat etmiş kişi bozulmuş ilişkisi, sarsılan evliliği sebebiyle üzgün, bu sonuca gelene kadarki süreçte yaşadığı olaylar sebebiyle de gergindir. Boşanmak isteyen kişiye ruhsal destek vermeden direkt hukuki destek bölümüne geçmek hukuka uygun oluyorsa da ilişkide yaşanan aşk, bu aşkın neticesi olan evlilikten doğan çocuklar, kurulmuş bulunan yuva ve boşanacak eşler açısından en doğru yöntem olduğu kanaatinde değilim. Devlet de son senelerde Aile Mahkemelerinde boşanma davaları açan eşlere psikolojik destek verilmesi gerektiğini kabul etmiş ve boşanma davası öncesi psikolog ile görüşmeyi teşvik etmeye başlamıştır ki bu isabetli bir uygulama olmuştur.
Bir boşanma avukatının bir psikolog kadar olmasa bile müvekkilinin ve karşı taraftaki muhatabın duygularını anlayıp analiz edebilecek, gerektiğinde destek verebilecek kadar insan psikolojisi ve ilişkiler hakkında bilgisi olması gerektiğini düşünüyorum. Fakat maalesef hukuk fakültelerinde okutulan dersler arasında ne psikoloji, ne iletişim, ne belağat, ne ilişki yönetimi yoktur. Bu konular hukukçu adayları olan hukuk öğrencilerine hukuk fakültelerinde verilmediği için de eksik kalan, bir hukukçunun mesleğini ifa ederken ihtiyaç duyduğu bu bilgileri tamamlamak da o hukukçunun kendi şahsi gayretine kalıyor.
Veysel Danış aşka duyduğu saygı, ilişkilere duyduğu ilgi, müvekkillerine “daha fazla” yardımcı olabilmek için duyduğu sorumluluk hissi ile halkla ilişkiler, ilişki danışmanlığı, arabuluculuk eğitimleri almış, binlerce psikoloji kitabı okumuştur. Bu eğitim çabası elbette bir zorlu süreç idi Veysel Danış açısından ama emin olun 1 müvekkile bile “ekstra destek” vererek aşka, sevgiye, yuvaya, çocuklara, yuvaya, eşlerin mutluluğuna katkı yapmak bile bu çabalara, dökülen emeklere değer. Bu çabaları harcadığım, bu eğitimleri aldığım için pişman değilim, gene yaparım 🙂
İşte bu eğitimler, okumalar ve dava takipleri neticesinde oluşan deneyimler sebebiyle “anlaşmalı boşanma”yı çok önemsiyorum. Çünkü “anlaşmalı boşanma” boşanan kadını, erkeği, çocukları en az hırpalayan, “boşanma”yı, yaşanmış olan aşka ve anılara en az saygısızlık yapılarak sağlayan boşanma şeklidir.
Bütün mezar taşlarına yazılan ortak bir yazı vardır: “Huwal baqi” (O Baki’dir/Baki olan O’dur). Bu yazı geride kalan dirilere “Bütün evrende Baki (kalıcı olan, kalacak olan) sadece Allah’tır; zaten herkes ölecek ölüme fazla üzülmeyin; herkes öldüğüne göre de iyi insan olmaya çalışın” mesajını vermek için yazılır. Derin anlamlı bu felsefi tavsiye yazıdan da anlıyoruz ki herkes, her şey ölüyor. Bu durumda “aşk”ın ölmesini de normal, tabii, olağan görmek, karşılamak gerekiyor.
Eywallah. Aşkın ölümlü olduğunu, öldüğünü elbette kabul ediyorum. Lakin oğlu İbrahim’in vefatına üzülüp ağlamasına şaşıran insanlara Rasullullah’ın dediği: Il eyn tidmeh wal-qalb yihzen (göz yaşarır, kalp hüzünlenir). Benim de aşkın ölümlü olduğunu bilmem, biliyor vede kabul ediyor olmam aşkın ölümüne üzülmemi engellemiyor. Ben aşk ölmesin, aşk ölmez, aşk ölümsüzdür demiyorum. Aşk ölse de, ölmüş olsa da ona, hatırasına, hatıralarımıza, o aşkı yaşadığımız kişiye saygı duymaya, saygı göstermeye devam edelim diyorum.
Hepimiz sevdiklerimizin bazılarının ölümünü yaşamışızdır. Kimimizin annesi-babası, kimimizin ninesi-dedesi, amcası-teyzesi ölmüştür. Ölüm bir gerçektir. Fakat hangimiz ölen akrabamızın, sevdiğimizin arkasından kötü söyler söyleyip onları kötülemiştir? Ölen akrabasının arkasından kötü konuşanı toplum “ölenin arkasından konuşulmaz” deyip takbih eder (ayıplar).
İşte aşka, ilişkilere bakışım da bu açıdan bakıyorum ben. Aşk ölebilir, ilişkiler bozulabilir, insanlar ayrılabilir, evliler boşanabilir. Bunlar olabilir, benim bunlara bir itirazım da yok, lafım da yok. Benim itirazım “Sevgiliyken aşkım, ayrılırken kaşar” edepsizliğine, vefasızlığınadır.
Bütün davalar gibi boşanma davaları da karşı tarafın “haksız” olduğunun ispatına yönelik olarak kurgulanır. Bu doğaldır, muhakemenin (yargılamanın) mantığı içinde de doğrudur, olağandır, mantıklıdır. Karşı tarafın “haksız” olduğunu ispat edebilmek için de onun “kötü” olduğunun mahkemeye tasvir, izah ve ispat edilmesi gereklidir. Avukatlar da doğal, normal ve zorunlu olarak böyle davranırlar, dilekçeleri böyle yazarlar, davaları bu şekilde yürütürler. Avukatların, hakimlerin, savcıların davanın taraflarının “insan” olduklarını, “duyguları” olduğunu unutmaması, her daim aklında ve göz önünde tutması lazımdır. Temel’in boşanma davası fıkrası bu konuda tipik ve ibretli bir örnektir okumanızı tavsiye ederim.
Boşanmaya karar vermiş eş de boşanma avukatına müracaat ettiğinde de doğal olarak bu süreç işlemeye başlar. İşlemeye başlayan bu hukuki süreç de aşkın, yuvanın kurtulması şansını daha da azalttığı gibi, çocuklara ve davacı eş de dahil eşleri üzen, yıpratan, hırpalayan bir süreçtir.
Ben bir hukukçu, bir avukat olmakla beraber, hukukun, mahkemenin ancak diğer bütün seçenekler tıkanmış ise son çare olarak görülmesi ve kullanılması taraftarıyım. Anlaşamayan, aralarında bir ihtilaf türeyen kişilerin bunu öncelikle “konuşarak” halletmeye çalışmaları gerektiğini düşünüyorum. Ancak aralarında ihtilaf türemiş olan insanların birbirleriyle sağlıklı ve verimli bir şekilde konuşmaları, diyalog kurmaları da zordur. Zor olması da doğaldır zira onlar “insan”dır, duyguları vardır, bu duygularının etkileri altında kalmaktadır ve bu da doğaldır.
İşte bu noktada avukatın sosyal psikoloji, uzlaşma sanatı, arabuluculuk, ilişki yönetimi bilgilerinin devreye girmesi gerekir. Avukatın özellikle boşanma davalarında yuvanın dağılmaması için sosyal sorumluluk gereği karı-kocanın arasını bulmaya, uzlaşmaları için tavsiyelerde bulunması gerektiğini düşünüyorum. Fakat eğer ilişki/evlilik gemisi tamir edilemez bir şekilde darbe almış ve artık batması mukadder ise bu halde de duygusal açıdan infirakın, ayrılmanın, ayrışmanın hukuki açıdan boşanmanın en az incinmeyle, en az vefasızlıkla gerçekleşmesi için çaba harcamalıdır diye düşünüyorum.
İnfirakın, ayrılmanın, ayrışmanın, yuvanın dağıtılmasının, ölmüş bulunan “aşk”ın “cenazesinin kaldırılması”nın hukuki tezahürü olan boşanmanın en az incinmeyle, en az vefasızlıkla gerçekleşmesi “anlaşmalı boşanma” ile mümkün olabilmektedir. Anlaşmalı boşanmada devletin (medeni kanunun) eşlerin her konuda anlaşmış olması ve aile mahkemesinde hakim karşısına tam bir mutabakat ile çıkmalarını şart koştuğundan ve bunu kamu düzeninden kabul edip resen gözetileceğini hükme bağlamasının da muhtemel etkisi ile anlaşmalı boşanma davasının tarafları olan eşler birbirlerine karşı daha özenli davranırlar. Boşanmak için anlaşmalı boşanma davasını tercih eden karı-kocanın birbirlerine olan saygı ve nezaketlerini korumaya daha özenli ve dikkatli davrandıklarını çok gözlemlemişimdir.
Bu gözlemlerim, deneyimlerim, okuduklarım ışığında ilişkisi bozulan, aşkları ölen, evlilik gemilerinin artık onarılamaz şekilde hasar aldığını, yeni bir başlangıç yapabilmek için boşanmanın kaçınılmaz bir zorunluluğa dönüştüğünü düşünen eşlere tavsiyem ve hatta insani açıdan ricam şudur ki boşanma için açacakları dava çeşidi olarak “anlaşmalı boşanma davası”nı tercih etsinler.
Bilindiği gibi Türk hukukunda “boşanma davaları” Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiştir. Medeni kanunumuz boşanma davaları için 5 özel boşanma sebebi, 1 genel boşanma sebebi ve anlaşmalı boşanma olmak üzere toplam 7 boşanma davası çeşidi belirlemiştir. Türk hukukunda boşanma davaları bu 7 çeşit ile sınırlıdır, açılacak bir boşanma davasının mutlaka bu yedi sebepten birisine istinad etmesi (dayanması) zorunludur.
Boşanmak isteyen kadın/erkek, Türk hukukundaki özel boşanma sebepleri olan eşin aldatılması (zina sebebiyle boşanma davası), kötü muamele (cana kast veya pek fena muamele sebebiyle boşanma davası), suç işleme ve kötü fiiller (cürüm işleme veya haysiyetsiz hayat sürme sebebiyle boşanma davası), eşin evi terk etmesi (terk sebebiyle boşanma davası), eşin akıl hastası olması (akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası) dayanabilir. Bu davaların davalısı olan eş için olduğu kadar davacısı olan eş için de ne kadar hırpalayıcı olacağını bilmek, öngörmek, tahmin edebilmek için inanın boşanma avukatı olmaya lüzum yok. Davaların isimlerinin okunup üzerinde biraz düşünülmesi yeter.
Keza Türk hukukundaki genel boşanma sebebi olan şiddetli geçimsizlik (şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma davası) da benzer şekilde hem davalısı hem de davacısı açısından yürütülmesi çok zor bir süreç gerektiren bir boşanma davası türüdür.
Hiç şüphesiz ki her davanın yürütülmesi hem davacısı açısından gerginlik içeren bir süreçtir. Halk bu sebeple davalı/davacı olmayı “mahkemelere düşmek” şeklinde deyimleştirmiştir. Bununla beraber her davanın aynı derecede gerginlik içerdiğini söylemek yanlış olacaktır. Bir tespit davasının veya bir kamulaştırma davasının içerdiği gerginlik seviyesi bir boşanma davasına nispetle şüphesiz daha azdır.
Boşanma davalarının diğer davalara göre ekstra gerginlik içermesinin sebebi tarafların duygularının çok yoğun olarak devrede bulunmasıdır. Tarafların duygularının devrede bulunmasının sebebi de hiç şüphesiz “tanıdık” olmanın çok ötesinde, çok özel şeyler paylaşılan bir kişi ile “mahkemelik” olmaktır. Evlilik teklif ettiği/evlilik teklifini kabul ettiği, düğün yaptığı, düğün fotoğrafları çektirdiği, beraber yemekler yediği, öpüştüğü, aynı yatağa girdiği, cinsellik yaşayıp çocuk yaptığı bir kişi ile “mahkemelik olmak” … şüphesiz davanın davacısını da, davalısını da gerecektir.
Buna bir de boşanma sonrası hayatında oluşacak belirsizlikleri düşünmenin verdiği gerginliği de eklersek boşanma arefesindeki kişilerin duygusal durumlarının ne kadar zor olduğunu daha iyi anlarız.
Yazımızı avukatların dava dilekçelerindeki kalıp cümlesi ile bitirelim: “Yukarıda arz ve izah edilen sebeplerle … ” 🙂
Boşanmak isteyen kişiler boşanmanın, kendilerini ve pek çok şey paylaştıkları eşlerini daha az hırpalayacak şekilde gerçekleşebilmesi için “anlaşmalı boşanma” konusunda eşleriyle uzlaşmaya gitmelerini öneriyorum. Eşler anlaşmalı boşanma konusunda ortak bir uzlaşı kararına vardıktan sonra bir boşanma avukatına başvurarak açacakları “anlaşmalı boşanma davası”nın hukuki sürecini yürütmek için vekaletname vererek infirak (ayrılma) sürecine start vereceklerdir.
Umutsuzluğa mahal yoktur. Unutmayın ki her bitiş, taze başlangıçlara gebedir…
Av. Veysel Danış