Avukat Kime Lazım, Avukat Ne zaman Lazım?
Avukat Kime Lazım, Avukat Ne zaman Lazım?
Laf artık klişeleşmiştir: “Hukuk, herkese bir gün lazım olabilir”!.. Fakat bu yazı, bu lafın da ötesinde “Avukat herkese lazım, avukat her zaman lazımdır” düşüncesiyle kaleme alınmıştır.
Hukuk, yaşayan bir bilim dalıdır; ve sadece gelecekte bir gün lazım olabilecek değil, her gün lazım olan bir kavramdır.
Belki bu konuda, hukuk kurumları ve hukuk kuralları bilgisi şeklinde ikili bir ayırıma gidilebilir. Evet Hukuk denince, insanların aklına miras avukatı, ceza avukatı, boşanma avukatı gelir; ama hukuk, ceza hukuku, miras hukuku ve boşanma davalarından çok daha derin ve geniş kapsamlıdır. Nitekim bütün bilim dallarının kitapları arasındaki kalınlık rekorları hukuk kitaplarına aittir! En kalın kitaplar hukuk kitaplarıdır. Bir çok okuyucu kitapçılardaki cilt-cilt, kalın-kalın hukuk kitaplarını görmüştür. Ve üstelik Hukuk kitapları o kadar kalın basılmalarına rağmen, o kalınlık yetmemekte, bir de birkaç cilt (!) şeklinde basılmaktadır. Ve işte hukukçu, bu kalın ve ciddi ve “soğuk” kitaplarla (bir manada) cebelleşen insandır.
Hukukçu olmayan sıradan sokaktaki insan’ın gözüyle hukuk “soğuk”tur! Zira sokaktaki adam’ın hukuk’u hissettiği zamanlar genellikle hukuk’un soğuk yüzünün baskın olduğu anlar’dır. Ne zaman hisseder hukuk’u sıradan/sokaktaki insan? Bir “hak”kı ihlal edildiğinde, muhataplarıyla bir ihtilaf yaşadığı ve bu ihtilaf “Mahkeme”lik safhaya geldiğinde… Adliye koridorları, “Polis”in gelmesi, “Karakol”a gidilmesi, “Savcılık”ta ifade verilmesi, … Ve evet, bunlar çok sevimsiz, kimsenin yaşamak istemediği, yaşamış ise de hatırlamak istemediği durumlardır.
Günlük hayatta ise insanların hukukla teması ya hukuk ile ilgili bir tv programına katılan bir “hukukçu”nun (çoğu zaman) onların anlamadığı/anlamını bilmedikleri bir sürü kelime ile kurduğu ağdalı cümleler ve bu ağır dil yetmiyormuş gibi x kanunun y maddesi uyarınca … diye giden cümleler veya kitapçıda keyifle gezinirken, kalınlıklarıyla insanı ürküten hukuk kitaplarını görmekle oluyor.
Halbuki evet belki “hukuk bu değil” diyemeyiz; ancak, “hukuk”un da hakkını vermek açısından en azından şunu rahatlıkla ve kesinlikle söyleyebiliriz ki, “hukuk, sadece bunlar değil”!
“Hukuk”u böyle algılamak, “hak”kın çoğulu, hak(lar) manasında olan hukuk’un hak’ını yemek, hukuk’a haksızlık etmek olur!
Bu algılar/algılamalar elbette yanlış değil. Böyle algılanıyor olması “hukuk”un “hava”ya benzemesindendir!
Bir çoğumuz ve hatta herkes havanın ne kadar önemli, hayati ve değerli, ne kadar onsuz olmaz birşey olduğunun farkında değildir! bunun farkında ise bile, günlük hayatında bunu çok önemsemez, çünkü hava “nasılsa var”dır, bu “olağan”dır ve üstünde durulacak bir husus değildir (gibi algılanır). Ne zaman ki havadan yoksun kalma tehlikesi baş gösterir, havanın ne kadar hayati olduğu o zaman anlaşılır.
Aslında hukuk, tıpkı hava gibi her günümüzde hatta her anımızda bizimle birliktedir, hatta içimizdedir! Zira eğer bugün huzur içinde evlerimizde oturabiliyorsak, yataklarımızda uyuyabiliyorsak bu, hukukun sağladığı hukuki düzen sayesindedir.
Hukuk, sadece okullarda okutulan bir bölüm veya sadece bir meslek değildir!
Hukuk, normları (anayasa, kanunlar, tüzükler, yönetmelikler ve sair tüm düzenleyici işlemler), mensupları (hakimler, savcılar, avukatlar, polisler ve sair adli personel), kurumları (Yasama, Yürütme ve Yargı’ya bağlı tüm kurumları) büyük bir harmoniyle birleştirir ve tüm bunlardan “hukuk düzeni”ni oluşturur. Ve işte fertler/bireyler, hukuk diliyle hukuk düzeni diye adlandırılan bu büyük yaşam havuzunda yaşamlarını sürdürürler.
Balık için su ne ise, insan için hukuk odur. Fakat şair Hayali’nin “Ol mahiler ki derya içredirler deryayı bilmezler” (O balıklar ki denizin içindedir, denizi bilmezler) dizelerinde dediği gibi nasıl ki denizdeki balık denizin farkında değilse, insanlar da hukukun öyle farkında değillerdir! Ne zaman ki deniz kirlenir/bulanır veya denizden çıkarılır, balık o zaman idrak eder/anlar denizin, suyun kıymetini, meğer deniz/su ne kadar mühim imiş diye!..
Ve madem hukuk, insanlar için bu kadar önemlidir, hayatidir, insanlar buna bigane (kayıtsız) kalmamalıdır.
Amacımız ve dileğimiz, insanların hukukla yaşamakta olduğu bu iç içeliğin farkına varması ve haklarına daha iyi sahip çıkabilmeleri için hukuklarını ve hukuku daha iyi tanıyabilmelerine katkı yapmaktır.
Hukuk, orjin olarak aslen Arapça kökenli bir kelimedir ve hak kelimesinin çoğul hali yani haklar anlamındadır. İnsanın haklarına sahip çıkabilmesi, savunabilmesi, insanca bir yaşam sürebilmesi ancak haklarını yani hukukunu, yani Hukuk’u bilmesi ile mümkün olabilir. Haklarını bilmeyen bir ferdin haklarını savunması/koruması mümkün olamayacağı gibi, haklarını koruyamayan bireyin insanca bir yaşam sürebilmesi de mümkün değildir! Hukuk’u/hakları öğrenmek, onları savunabilmenin/koruyabilmenin ön şartıdır.
Hukukun egemen olmadığı yerde, zorbalık ve güç’lünün kuralları egemen olacaktır. Zorbalık ve güçlünün egemen olduğu bir düzende ise insanların mutlu bir yaşam sürmesi mümkün değildir.
Sağlam ve sağlıklı bir hukuk düzeni ancak bilgiyle donanmış bilinçli bireylerle mümkün olabilir ve/veya korunabilir. Bu çalışmamızla bu büyük ve erdemli çabaya katkı yapabilmeyi umuyoruz.
Toplumsal yaşamın tüm normlarını kapsayan bu bilim dalının bilgileriyle donandıkça, bireyin kendine güveni, toplumla da barışıklığı artar. Kişi hukukla biraz ilgilenildiğinde hukukun aslında hiç de zor, somurtkan yüzlü veya soğuk ve binlerce sayfalık kitapların ezberlenmek zorunda olduğu bir veri yığını olmadığı, aksine ezberin hiç gerekmediği ve zaten veri fazlalığı sebebiyle ezberin aslında imkansız olduğu hemen görülecektir.
Hukuku seven, haklarını bilen, kendine güvenen, toplumla barışık, erdemli bireyler oluşmasına katkı yapmayı amaçladık. Bu amacımıza hukuka “merhaba” diyerek destek vereceğinizi umuyoruz.
Av. Veysel Danış