Dernekler Hukuku Avukatı

Dernekler Hukuku Avukatı

Dernekler davaları avukatı kimdir, kime, hangi avukatlara “dernekler hukuku uzmanı avukatı” denir, bir avukat nasıl “dernekler hukuku avukatı” olur soruları insanların en çok merak ettiği ve avukatlara da en sık sorulan sorulardandır. Bu tanımları açıklayalım:

“Dernekler hukuku avukatı”, derneklerle ilgili kurallara, işlemlere hakim, derneklerle ilgili hukuki işlemlere bakan avukattır. Avukatlık mesleğini yürütürken ağırlıklı olarak “dernekler hukuku” işlemleri ile ilgilenen, yürüten avukatlar “dernekler hukuku avukatı” şeklinde tanımlanmaktadır.

Bir avukat nasıl “dernekler hukuku avukatı” olur?

Bir avukatın dernekler hukuku avukatı olmasının belli, belirli, özel bir ihtisas eğitimi veya sertifikasyonu yoktur. Bir avukat “dernekler hukuku”na yoğunlaşarak ağırlıklı olarak dernekler hukuku, dernek kuruluşları, dernek işlemlerinin yürütülmesi, derneklerin feshi ve sair işlemleri yürütürse, dernekler hukukundan doğan davaların dokümanlarını, mevzuatını, içtihatlarını okursa, mesleğini icra ederken ağırlıklı olarak dernekler hukuku işlemlerini, davalarını yürütürse bu çalışmaları neticesinde dernekler hukuku konusunda doğal olarak iyi bir bilgi ve deneyim seviyesine ulaşır. Dernekler hukukuna, derneklerin işlemlerine bu şekilde özel bir ilgi göstererek belli bir bilgi ve deneyim seviyesine ulaşmış avukatları müvekkilleri ve onu tanıyanlar diğer kişiler “dernekler hukuku avukatı” şeklinde tanımaya, tanıtmaya başlarlar.

Türkiye’de “Dernekler hukuku” uzmanı avukat çok azdır; hukukçular/avukatlar arasında pek revaçta olan bir hukuk dalı değildir. Bunun bir çok sebebi vardır tabii ki fakat temel sebep dernekler hukukunun dava sayısının azlığı, derneklerin maddi imkansızlık yüzünden “hukuk”a bütçe ayıramamaları ve sair sebeplerle maddi getirisinin az olmasıdır. Bir mesleğin belli bir dalında uzmanlaşmak meşakkatli, zaman, emek, tecrübe gerektiren uzun bir süreçtir. Bu uzmanlaşma neticesinde elde edilen kazancın dökülen bu emeklere “değmesi”ni beklemek elbette bütün meslek mensuplarının hakkıdır. Dernekler hukuku’nun “getirisi” ise bu uzun, meşakkatli sürece değmemektedir. Çünkü avukat neticede bilgileri sayesinde takip ettiği davalar ile geçimini sağlayan bir meslek insanıdır. Bilgilerinin ekonomik bir kazanca dönüşmesini beklemesi en tabii hakkıdır ve hayatını idame ettirebilmek için de buna mecburdur.

Bu sebeple bir çok avukat gibi Veysel Danış olarak ben de uzun seneler dernekler hukuku ile ilgilenmedim. Dernekler hukuku ile ilgilenmem 2009 senesinde Zeka ve Strateji Derneği (ZEST) ve Habitat ve Hayat Derneği (HAYAT)’ın kuruluş çalışmalarında “hukukçu” olmam sebebiyle mevzuyu tabiri caizse “mevzunun kucağımda kalması” mecburiyeti ile oldu 🙂  ZEST ve HAYAT’ın kuruluş çalışmaları, ZEST, HAYAT ve daha bir çok dernekte üyelik, yöneticilik, danışmanlık yapmak neticesinde süreç içinde “doğal bir bilgi birikimi” oluştu ve Veysel Danış’ın “Dernekler hukuku uzmanı avukat” olarak tanınmasına vesile oldu.

“Dernekler-Vakıflar” konusu Türkiye’de öteden beri “sorunlu” alanlar olarak görülmüştür yöneticiler tarafından. Özellikle 1980 öncesi derneklerin illegal faaliyetlerde çok yoğun olarak kullanılması devleti yönetenlerde derneklere karşı daha şüpheci, daha tedbirli, derneklerin hareket alanlarını mümkün olduğu kadar daralma yönünde tedbirler almaya sevk etmiştir. Derneklerin illegaliteye bulaşmasını engellemek için faaliyet alanlarının mümkün olabildiği kadar daraltmaya yönelik tedbirleri anayasada, dernekler kanununda, medeni kanununda ve konu ile ilgili diğer mevzuatta gözlemlemek mümkündür. Avrupa Birliği müktesebatına uyum kapsamında yapılan düzenlemelerle dernekler hukukunun nisbi bir özgürlüğe kavuştuğunu söylemek mümkündür. Fakat sivil toplumun temel taşları olan/olması gereken derneklerin/vakıfların mevzuatının olması gereken, uygar devletlerin mevzuatlarına göre çok tutucu, şüpheci, yasakçı olduğunu söylemek mümkündür. Demokratik bir toplum “Birileri yanlış yapabilir” şüphesi ile “bütün herkesin hareket alanını daraltmak” yerine, “Herkesin alanını mümkün olduğu kadar genişletip”, “yanlış yapan kişileri cezalandırmak” şeklinde hareket eder. Benim fikrim derneklerin ve vakıfların demokrat, sosyal, sivil bir toplumun temel yapı taşlarından oldukları ve bu kurumların önlerinin mümkün olabildiği kadar açılması ve hatta bu da yetmez, mümkün olabildiği kadar desteklenmeleri gerektiği yönündedir. Çünkü derneklere, vakıflara verilen özgürlük toplum fertlerine, verilen destek de bütün topluma verilmiş demektir kanaatindeyim.